TÜRKİYE'DE İŞSİZLİĞİN NEDENLERİ
İşsizlik, ülkelerin
sosyo-ekonomik durumlarına göre farklılık gösterse de birçok ülkenin mühim
sorunlarından bir tanesini oluşturmaktadır. Bu sorunun tahfif edilmesi hatta
mümkünse bertaraf ettirilmesi, en büyük hedeflerden bir tanesidir. Çünkü birçok
problemin referansı ve destekleyicisi, işsizliktir. Ölçümlü tariflere göre
işsizlik, genel olarak piyasadaki karşılık seviyesinde çalışma istek ve gücünde
olup iş arandığı halde iş bulunamaması durumu olarak kabul edilmektedir.
Herhangi bir kişinin işsiz sayılabilmesi için bir işte çalışmıyor olması, iş
arıyor olması ve cari ücret düzeyinde kendisine bir iş teklif edildiğinde bu
teklifi kabul edecek olması gerekir. İş gücü sayısının oranıyla ekonomideki
işsiz sayısı ile işsizlik oranı elde edilmektedir.
İş gücü piyasalarının mühim
göstergelerinden biri olan istihdam, dar çerçevede, çaba faktörünün inşa
sürecine eklenmesi iken geniş çerçevede, tüm inşa faktörlerinin inşa sürecine
katılması anlamına gelir. Çalışanlar açısından, herhangi bir işte ücret, maaş
vb. karşılığı iş gücünün o işverenin işine ayrılmalı, işverenler yönünden ise
bir bedel karşılığı çalışana çalışma olanağı sağlanması istihdam olgusuna
işaret etmektedir. Özetle, istihdam ve işsizlik, gerçeğin iki farklı fakat
birbirini bütünleyen ayrılmaz kırılmalarıdır. Hangisi ele alınırsa alınsın,
diğer seçeneklerden bahsedilmeden istihdam politikalarının incelenmesi ve
nihayete erdirilmesi mümkün değildir. İstihdam, uygulanan politikalar sonucu
ulaşılmak istenen hedefi, işsizlik ise kaçınılmak istenen yanlarını
oluşturmaktadır.
Türkiye, 1960’lardan beri her
dönem görülen fazla işsizlik oranlarıyla mücadele etmek zorunda kalan bir
ülkedir. Özellikle 1980'lerden sonra, küreselleşme ve teknolojik ilerleme
sebebiyle artan işsizlik, 1990'larda evrensel ölçülere göre fazla sayılan
seviyelere ulaşmıştır. 2001 kriziyle birlikte, işsizlik daha da derinleşmiş ve
kriz sonrası istihdamdaki toparlanma ekonomik büyümedeki toparlanmanın aksine
çok yavaş ve limitli olmuştur. Hızlı nüfus artışı, eğitim politikasındaki
problemler, yatırım boşluğu, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık gibi sebepler bu
problemin daha da zorlaşmasına sebep olmuştur.
Ülke ekonomilerinde, işsizliğin
hafifletilmesi ve istihdam olanaklarının çoğaltılması mühiminden hareketle
yapılan bu çalışmanın esas amacı, Türkiye’de işsizlik probleminin sebeplerini
ortaya koymak, probleme yönelik uygulanan politikaları münakaşa etmek ve
işsizlik problemini gidermek için hangi istihdam politikalarının daha müsait
olacağını tayin etmektir. Bu hedef doğrultusunda çalışmada ilk olarak,
Türkiye’deki işsizlik nedenleri, konu ile ilgili kaynak araştırması
çerçevesinde ortaya konulmaktadır. Daha sonra, 1960 yılından bugüne kadar
Türkiye’de işsizliğin azaltılması ve istihdam olanaklarının artırılmasına
yönelik uygulanan politikalar incelenerek bu politikaların ne derece etkili
olabildikleri tartışılmaktadır. Son olarak da genel bir değerlendirme
yapılmakta ve çalışma, tekliflerin sunulması ile sona ermektedir.
İŞSİZLİK TÜRLERİ
İşsizlik
türleri hakkında bugüne kadar çeşit çeşit yaklaşımlar öne sürülmüştür. Yaş,
cinsiyet, eğitim durumu, etnik köken gibi kişisel karakteristiklere göre bir
gruplandırma yapılabileceği gibi coğrafi dağılıma, mesleklere ve işsizliğin
zamanına ve nedenine göre de çeşitlendirme yoluna gidilebilir. İşsizliği genel
olarak açık işsizlik, gizli işsizlik ve sürekli durgunluk işsizliği şeklinde
tanımlayabiliriz.
1. Açık İşsizlik
Açık
işsizlik kavramı, çalışma gücü ve isteği olduğu halde, cari ücret seviyesinde
iş arayıp da bulamayanların toplamının oluşturduğu işsiz kitleyi ifade etmektedir.
Diğer bir ifade ile bir kişinin para kazanmak veya geçimini sağlamak üzere
yapacağı bir işinin olmaması durumudur.
2. Arızi (Geçici) İşsizlik
Bu
işsizlik türünde, boşalan yerler iş arayanlara verilir ve aynı şekilde yenileri
açıkta kalır. Fakat mevcut istihdam haddi hemen hemen sabittir. Sonuçta arızi
(geçici) işsizlik meydana gelir ve bu işsizliğin belirli bir orandan aşağıya
düşmesi mümkün değildir.
3. MEVSİMSEL İŞSİZLİK
Turizm,
inşaat ve tarım gibi bölümlerde, üretim seviyesi ve buna bağlı olarak da
işsizlik oranı mevsimsel olarak dalgalanır. Bu tarz sektörlerde, üretimin
mevsimsel olarak arttığı dönemlerde çalışan kişilerin önemli bir kısmı, izleyen
dönemde işlerini yitirirler ve üretim seviyesi bir sonraki dönemde artana kadar
işsiz kalırlar. Bu tarz işsizliğe “mevsimsel işsizlik” denir. Gelişmiş ve
sanayi üretiminde ileri olan ülkelerde mevsimsel işsizlik, çoğunlukla mal
isteklerindeki değişimlerden ileri gelmektedir.
4. Konjonktürel (Dönemsel) İşsizlik
Ekonomik
dalgalanmaların gerileme ve durgunluk dönemlerinde, toplam talepteki daralmaya
bağlı olarak ortaya çıkan, kapitalist sistemin özelliklerinden meydana gelen ve
yoğun üretim kaynaklı işsizlik çeşididir. Konjonktürel işsizlikte fiili hâsıla,
tam istihdamda üretilen hasılanın altındadır. Bu tür işsizlik, ekonomik yaşamın
ve faaliyetlerin hep aynı seviyede devam etmemesi ve dalgalanmalar
göstermesinden kaynaklanır. Konjonktürel işsizliğin en önemli nedeni efektif
talep yetersizliği olarak gösterilmektedir. Depresyon dönemlerinde, yani
iktisadi faaliyetlerin azaldığı dönemlerde büyük kitleler işsiz kalabilir ve
işsizlik uzun süre devam edebilir. İktisadi faaliyetlerin genişleyip konjonktürün
yükseldiği dönemlerde de işsizlik tamamen ortadan kalkabilir. Ama bu konjonktürün
yükseldiği dönemlerde işsizlik olmayacağı anlamına gelmez. Çünkü fazla üretim
gelirleri yükseltir, gelirler yükseldikçe tasarruflar yükselir; tüketim azalır
ve talep yetersizliği ortaya çıkar. Bu durumda, yatırımlarım kısılmasıyla bir
süre sonra işsizlik başlar.
5. Teknolojik İşsizlik
Üretim faktörlerinin en önemli
ikisi olan emek ve sermaye arasında ikame ilişkisi vardır. Teknolojinin gelişmesine
paralel olarak, iş gücünün yerini makine alır ve daha verimli yöntemlere geçilir.
Az gelişmiş ülkelerde sermaye birikimi yükseldikçe, bu birikimin getirdiği yeni
üretim yöntemlerinin eski üretim yöntemlerinden daha çok sermaye-yoğun olduğu
uygulamada görülmektedir. Yeni kabul edilen üretim yöntemlerinde belli bir
sermaye ölçüsü eskisinden daha az işgücü kullanımını gerektirdiğinden zaman
içinde sermaye birikimi, fazla iş gücünü ortadan kaldıracağına, işsizliği daha
da yükseltebilmektedir. Yani, teknolojik ilerleme eskiden iş sahibi olan ya da
öyle görünen kişilerin birer açık işsiz haline gelmesine yol açmaktadır.
6. Yapısal (Bünyevi) İşsizlik
Bir ekonomide yapısal değişmeler
sürecinde, bir kısım endüstrilerde, iş gücü gruplarında ve bölgelerde gerileme
olurken, diğerleri gelişmektedir. Özet olarak, daralan sektörlerdeki iş gücü arz
fazlası ve genişleyen sektörlerdeki iş gücü isteği fazlası ile bir dengesizlik
hali ortaya çıkmaktadır. İşgücü, ücret farklılığı nedeniyle, gerileyen
sektörlerden genişleyen sektörlere doğru hareket edecek, ancak uyum zaman
alacağı gibi, tam da olmayabilecektir. İş gücünün hareketliliği bir takım
faktörler tarafından kısıtlanabilecektir. Bu tür işsizlik, yapısal işsizlik
olarak nitelendirilmektedir.
7. Gizli İşsizlik
İşsizlik türleri içinde
diğerlerinden nitelik itibarı ile farklı bir biçim gösteren gizli işsizlik,
aslında işsizliğin bir türü olmasına rağmen, onun özel bir durumunu
açıklamaktadır. Genel olarak, toplam çıktı miktarında bir değişme olmaksızın,
bir işletmeyi veya ekonomik sektörü terk eden işçilerin toplam sayısı, gizli
işsizlik miktarını vermektedir. Kısaca, toplam çıktı veya ürünün miktarının
aynı kalması, teknik deyimi ile iş gücünün uçta verimliliğinin sıfır olması
halini ifade etmektedir.
8. Sürekli Durgunluk
İşsizliği
1929
Büyük İktisadi Bunalımından sonra iktisatçılar arasında diğer işsizlik çeşitleri
dışında, asırlık veya sürekli durgunluk kavramları ehemmiyet kazanmıştır. Bunun
sebebi, bütün bu işsizlik türlerinin, kapitalist ekonomik sistem olarak
adlandırılan ve özel girişimcilik esasına dayanan ekonomik yapının artık
yıpranmış olduğu ve bu yıpranmadan doğan zararların gittikçe kronikleşen bir
hal alacağı yönünde ilerleyen görüş olmuştur. Bu işsizliğin sebebi, ekonomik
yapıda görülen durgunluktur. Özellikle de ilerlemiş ülkelerde ekonominin türlü
nedenlerden dolayı durgunluk içine girmesi sonucu birçok insan işsiz
kalabilmektedir.
TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN ÖZELLİKLERİ
Türkiye’de işsizlik, daha çok hızlı nüfus artışı, genç
nüfusun payının yüksekliği gibi demografik unsurlarla ilişkilendirilmektedir.
Bunun yanı sıra, iç göç ve kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan eğitim ve
bölgesel dengesizlik eğilimleri de işsizliği arttırmaktadır. Türkiye gibi geçi
sürecini yaşayan bir ekonomide, piyasa ekonomisi mantığının rekabet kavramı ile
desteklenememesi, özel sektör yatırım seviyesinin yetersizliği gibi nedenler
işsizliğin yapısal bir sorun olarak ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
1.
İktisadi Faaliyet Koluna Göre
İşsizlik
İktisadi faaliyet koluna göre, yani sektörel işsizlik
oranları sadece kişilerin son çalıştığı sektör temel alınarak hesaplanmaktadır.
Sektörel işsizlik oranlarında ilk kez iş arayanlar kapsam dışı bırakılmaktadır.
İktisadi faaliyet koluna göre işsizlik oranlarının incelenmesinin nedeni, hangi
sektörler arasında arz ve talep uyuşmazlığının olduğunu belirleyebilmektir.
İş gücü arz ve talebinin uyumsuz olması, iş gücü piyasasının etkinliğini en aza
indirmekte ve işsizliği artırmaktadır. İşsizlik oranlarının en fazla artış
gösterdiği sektör “madencilik ve taş ocakçılığı” sektörü olmuştur. 2001
yılında, % 5.0, 2002 yılında % 7.3 olan bu oran 2003 yılında % 21.0’a yükselmiştir. Bu sektörde 2002 yılında 115 bin kişi olan toplam çalışan
sayısının, 2004 yılında 82 bine düşmesi işsizlik oranındaki sıçramanın nedeni
olmaktadır.
2.
Cinsiyet ve Yaş Gruplarına Göre
İşsizlik
Türkiye’de işsizlik, 1990-1998 döneminde değişik yaş
gruplarına göre incelendiğinde, işsizliğin en çok okul çağındaki genç yaş
grubunda (15-24 yaş) yaygın olduğu görülür. 1999 yılında bu durum 25-54 yaş
grubu lehine değişme göstermiş ve bu yıldan itibaren genç yaş grubundaki
işsizlik oranlarında düşüş başlamıştır. 15-24 yaş grubu erkeklerin 1990 yılında
işsizler içindeki payı % 52.2’den 2004 yılında % 36.2’ye gerilemiş, genç
kadınlarda ise % 60.6 olan bu oran % 47.9’a düşmüştür. Bu gelişme, lise ve
üniversiteye kaydolanların sayısındaki artışa bağlanabilir. 2004 yılındaki
işsizlerin yarısından çoğu, 25-54 yaş arası çalışma çağındaki nüfusu oluşturan
yaş grubunda toplanmaktadır. 1990 yılından itibaren de 25-54 yaş grubundaki
işsizlik oranları düzenli olarak yıldan yıla artış göstermektedir.
3.
İş Arama Süresine Göre İşsizlik
Türkiye’de işsizliğin özelliklerini ortaya koyabilmek için,
işsiz kalınan sürenin araştırılması önemlidir. İşsizlik süresi ile ilgili
olarak kısa-uzun süreli işsizlik ayrımları kullanılmaktadır. Uzun süreli işsiz
kavramı, bir yıl ve daha uzun süredir işsiz olanlar için kullanılmaktadır. Uzun
süreli işsizliğin süreklilik kazanması, işsizlikle mücadeleyi
zorlaştırmaktadır. Toplam işsizler içinde uzun süreli işsizlerin payının
artması ve işsiz kalınan sürelerin uzaması, bu kişilerin iş gücü niteliklerinin
gerilemesine neden olmakta ve iş bulmalarını zorlaşmaktadır.
4.
Mesleklere Göre İşsizlik
İşsizliğin mesleklere göre dağılımının belirlenmesi, eğitim
seviyesi ya da yaş ve cinsiyet kriterleri temel alınarak belirlenmesinden
farklıdır. Kişinin faaliyet gösterdiği meslek grubu ve sektör kişinin yaptığı
işe bağlı olmaktadır ve meslek grupları arasında geçiş olabilmektedir. Bu
durumda, meslek gruplarına göre işsizliğin dağılımını kişilerin iş aradıkları
meslek gruplarına göre incelemek daha doğru olacaktır.
5.
Eğitime Göre İşsizlik
Eğitim ve işsizlik arasındaki ilişkinin belirlenmesi,
eğitimin iş gücünün niteliğinin sinyali olması nedeniyle önemlidir. Bu çerçevede
ekonomik teori, eğitim seviyesi arttıkça işsizliğin azalacağını belirtmektedir.
Düzeyine göre işsizlikteki gelişmelerin teorik beklentilere uyum göstermediği
görülmektedir. Türkiye’de eğitim düzeyi yükseldikçe, işsizlikte beklenen azalma
ortaya çıkmamaktadır. Bu durum eğitim düzeyinden bağımsız olarak ele
alındığında, Türkiye’de lise eğitiminin iş vasfı kazandırmadığını ve bu nedenle
mezunlarının iş bulma olasılıklarının düşük olduğunu söylemek mümkündür.
6.
Coğrafi Bölgelere Göre İşsizlik
İş gücü piyasasındaki farklılıkları belirlemede ve işsizliğin
özelliklerini ortaya koymada önemli bir diğer gösterge, işsizliğin coğrafi
bölgelere göre dağılımıdır. İstihdamın en fazla azalma gösterdiği bölgeler Ege
ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri iken, bölgesel işsizlik oranları bölgeler
arasında önemli farklılıklar göstermemektedir. En düşük işsizlik oranı
Karadeniz Bölgesindedir. Akdeniz, Ege ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri ise
işsizlik oranının en yüksek olduğu bölgeler olmaktadır. Güney Doğu Anadolu Bölgesinde
istihdam 2000 yılında 935 bin kişi iken, 2003 yılında 827 bine gerilemiş ve
işsizlik oranı diğer bölgelerde düşmesine rağmen bu bölgede artış göstermiştir.
Bölgelere göre işsizlik, kent-kır ve kadın erkek ayrımında ele alındığında,
kentlerde erkekler arası işsizlik oranlarının ülke ortalamasına yakın ya da
ondan daha yüksek olduğu ve iç göçlerin büyük bölümünü gelişmiş bölgelerin
(Marmara, Ege ve Akdeniz) aldığı görülmektedir.
TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN BOYUTLARI
Türkiye, hızla artan nüfusa istihdam olanakları
yaratamamaktan kaynaklanan bir işsizlik sorunu ile karşı karşıyadır. Diğer bir
ifade ile Türkiye’de işsizlik, ekonomik kalkınma süreci içinde hızlı nüfus
artışı ve kentleşmenin beslediği iş gücü arz ve talep artışları arasındaki
dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Türkiye’de işsizliğin, genellikle istihdam
içinde farklı şekiller almak sureti ile düşük gelir, fakirlik, çalıştığı halde
asgari gelirden yoksun ve milli gelire katkı yapmayan yapay istihdam biçimleri
şeklinde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, sanayileşmede
hedeflenen düzeye ulaşılamaması, tarım toplumu niteliğinin belli ölçüler içinde
ağırlığının sürmesi ve hızlı artan genç nüfusun istihdamını sağlayacak
yatırımların yapılamaması gibi nedenlerle işsizlik yapısal bir nitelik taşımaktadır.
Türkiye’de işsizliğin bu yönü ile faktör dengesizliğinden kaynaklandığı
söylenebilir.
İşsizlik yönünden gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasındaki
farklılıklardan biri, işsizlerde eğitim düzeyi yüksek iken, eksik
istihdamdakiler de eğitim düzeyinin düşük olmasıdır. Türkiye’de işsizlik
oranının gelişmiş ülkelerden farklı olarak düşük olmasının nedeni, “ilk kez iş
arayanların” sayısının yüksek ve işlerin doyurucu olmaktan uzak olmasıdır.
İşsizlik genellikle hane halkı reisi olmayan kişiler arasında yaygındır.
Üretimde meydana gelen ani düşüşler işsizlik oranını fazla etkilememekte, ancak
eksik istihdamdakilerin sayısını artırmaktadır.
TÜRKİYE’DE İŞSİZLİKLE MÜCADELE
POLİTİKALARI
Ekonomik gelişme, aynı zamanda tüm aktif iş gücünün de
istihdam edilmesini gerektirir. İşsizlik de üretimin temelinde yer alan en
önemli kaynağın israf edilmesi, bir toplumun en değerli varlığı olan insan
gücünün yeteri ve gereğince değerlendirilememesi ile eş anlam taşımaktadır.
Toplumda işsiz olanlar, milli gelire katkıda bulunmamalarına rağmen, milli
gelirin bölüşümünden pay almaktadırlar. Diğer bir ifade ile işsizler istihdam
olunan nüfus üzerinde bir yüktür. Bir başka yönden işsizlik, kurulu sosyal
güvenlik ve endüstri ilişkileri sistemlerini de sarsmaktadır. İş gücünün kendi
arasında rekabete yol açarak, çalışma koşularının ağırlaşmasına neden
olmaktadır. Bu olumsuzluklar, sorunun salt bireysel ve toplumsal yönlerini
değil, aynı zamanda işsizlikle mücadele politikalarının da önemini
vurgulamaktadır.
Türkiye’de işsizlikle mücadele temelde üç ana etmene
dayanmaktadır. Bunlar, var olan nüfus artışının gerektirdiği yüksek bir büyüme
hızının gerçekleştirilmesi, gerçek büyüme hızlarına uygun bir nüfus artışına
gidilmesi veya her ikisinin birlikte gerçekleştirilmesidir. Ancak, planlı
dönemde bu üç ana etmene dayalı dengeler kurulamamıştır. Türkiye’de planlı
dönemde işsizliğin sürekli ve yapısal bir nitelik almasının en önemli nedeni,
işsizlik sorununun ekonomi büyümenin bir türevi olarak ele alınmasıdır.
Böylece, işsizliğin ekonomik büyümeye paralel olarak kendiliğinden
çözümlenebileceği düşünülmesine karşın, yeterli ekonomik büyüme
gerçekleştirilememiştir. Tarımda çalışan nüfusun tarım dışı sektörlere
kaydırılması politikası benimsenmiş, ama tarım dışı alanlarda istenilen düzeyde
istihdam artışı yaratılamamıştır. Sanayileşmeyi, yapısal ve köklü çözümleri
içermeyen, işsizlik sorununun çözümünü bireylerin girişimciliğine, girişimcilik
ruhunun geliştirilmesine, özel istihdam projelerinin uygulanmasına ya da yurt
dışına iş gücü ihracına bırakan politikalarla çözüm getirilmiştir.
SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Türkiye ekonomisinde büyüme, istihdam dostu bir büyümeye
dönüştürülmediği takdirde işsizliğin yükselmesi kaçınılmaz olacaktır. İstihdam
dostu büyüme yaratabilmek için de mutlaka iş gücü piyasasının istihdam ve
artışını sınırlayan yapısal özeliklerin belirlenmesi ve bu tür engellerin
aşılmasına yardımcı olacak iktisat politikalarının tasarlanması gerekmektedir.
Tarım sektöründeki düşük verimlilik sorunu ele alınmalı; tarım sektörünün dünya pazarlarındaki rekabet gücü artırılmalıdır. Çağdaş bir destekleme sistemi oluşturulmalı; tarımsal işletmecilik modelleri teşvik edilmelidir. Ayrıca, tarıma sayalı sanayinin gelişimine önem verilmeli; sanayi sektörü ile tarım sektöründeki istihdamın birlikte gelişimi ve yerel düzeyde istihdam yaratılması sağlanmalıdır.
Ulusal İstihdam Strateji ve Politikaları oluşturularak uygulanmalıdır. AB İstihdam Stratejisi’ne uyum sağlanması amaçlanarak ekonominin uluslararası rekabet gücü gözetilmelidir.
Ekonomi politikalarının belirlenmesinde üretim, yatırım, ihracat ve istihdam temel alınmalıdır. Ekonomi politikaları reel sektörde üretim, yatırım ve istihdam artışını hedeflenmeli, ekonomi yüksek katma değer yaratan mal ve hizmet üretimine, yenilikçiliğe, ileri ve öncü teknolojilere ağırlık vermelidir.
İstikrarlı ve yüksek bir büyüme hızının yakalanması için sosyal diyalog ve “Ulusal Rekabet Gücü Politikası” tespit edilmeli ve uygulanmalıdır.
Üretim üzerindeki vergi yükü uygun düzeye indirilmelidir. Bu çerçevede; Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi oranları azaltılmalı; yatırıma aktarılan her türlü kazanç vergiden muaf tutulmalı ve enerji üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır.
Teşvik sistemi, AB ülkelerindeki gibi istihdamı esas almalıdır. Yatırım yapan, “düzgün işlerin” artmasını sağlayan ve ilave istihdam yaratan işverenlere gelir ve kurumlar vergisi istisnası, ücret sübvansiyonu, sigorta prim indirimi, enerji maliyetinin düşürülmesi gibi çağdaş özendirme araçları devreye sokulmalıdır.
Tarım sektöründeki düşük verimlilik sorunu ele alınmalı; tarım sektörünün dünya pazarlarındaki rekabet gücü artırılmalıdır. Çağdaş bir destekleme sistemi oluşturulmalı; tarımsal işletmecilik modelleri teşvik edilmelidir. Ayrıca, tarıma sayalı sanayinin gelişimine önem verilmeli; sanayi sektörü ile tarım sektöründeki istihdamın birlikte gelişimi ve yerel düzeyde istihdam yaratılması sağlanmalıdır.
Ulusal İstihdam Strateji ve Politikaları oluşturularak uygulanmalıdır. AB İstihdam Stratejisi’ne uyum sağlanması amaçlanarak ekonominin uluslararası rekabet gücü gözetilmelidir.
Ekonomi politikalarının belirlenmesinde üretim, yatırım, ihracat ve istihdam temel alınmalıdır. Ekonomi politikaları reel sektörde üretim, yatırım ve istihdam artışını hedeflenmeli, ekonomi yüksek katma değer yaratan mal ve hizmet üretimine, yenilikçiliğe, ileri ve öncü teknolojilere ağırlık vermelidir.
İstikrarlı ve yüksek bir büyüme hızının yakalanması için sosyal diyalog ve “Ulusal Rekabet Gücü Politikası” tespit edilmeli ve uygulanmalıdır.
Üretim üzerindeki vergi yükü uygun düzeye indirilmelidir. Bu çerçevede; Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi oranları azaltılmalı; yatırıma aktarılan her türlü kazanç vergiden muaf tutulmalı ve enerji üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır.
Teşvik sistemi, AB ülkelerindeki gibi istihdamı esas almalıdır. Yatırım yapan, “düzgün işlerin” artmasını sağlayan ve ilave istihdam yaratan işverenlere gelir ve kurumlar vergisi istisnası, ücret sübvansiyonu, sigorta prim indirimi, enerji maliyetinin düşürülmesi gibi çağdaş özendirme araçları devreye sokulmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder