TÜRKİYE ENERJİ POLİTİKALARI
Ülkelerin toplumsal gelişimlerinin sürükleyici ögelerinin en
başında enerji harcaması gelmektedir. Enerji, günlük hayatımızın ve
üretimimizin en önemli girdilerden birisidir. Bu nedenle, ülkenin ve enerji
sektörünün yönetimini üstlenenler toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu
enerjiyi yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevre ile uyumlu bir
şekilde sunmak yükümlülüğündedirler. Ayrıca, ülkenin enerji arz güvenliği
açısından da bu kaynakları çeşitlendirmek zorundadırlar.
Enerji, stratejik özelliği olan bir olgudur. Ülkemizde enerji
konusu ve politikaları incelendiğinde, genelde enerjinin isteğinin birinci
öncelikli olarak gündeme gelmektedir. Hızlı bir evolüsyon ilerlemesinin içinde
bulunan ülkemizde uzun dönemli ve kararlı enerji politikalarında eksiklikler
görülmektedir. İktidardaki hükümetlere bağlı olarak değişen enerji
politikaları, dünyadaki gelişmeleri ve uzun dönemli politikaları gözeten,
ülkenin enerji potansiyelini göz önünde tutan, teknolojik ve araştırma-geliştirme
faaliyetlerini destekleyen politikalar olmaktan uzaktır.
İş yapma kapasitesi olarak tanımlanan enerjiye gelişmiş
ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacı vardır. Enerjinin
nitelikli, hesaplı, yeterli ve çevreyle uyumlu bir şekilde temini, tüm dünya
ülkelerinin gündeminde olan bir konudur. En hesaplı ve temiz enerjinin temini
konusunda AR-GE çalışmaları sürmekte, yaratılan yeni teknolojilerin
pazarlanmasına girilmekte ve aralıksız enerjinin sağlanması için ticari,
politik hatta askeri çabalar gösterilmektedir.
Ülkemizde ise, sürdürülebilir kalkınma ve enerji konusunda
uzun soluklu bir politika oluşturulamamıştır. Çağdaş medeniyetleri yakalama
amacı olan ve sürdürülebilir bir gelişme ve büyüme politikalarını benimseyen
ülkemiz, doğru bilgilerden hareket ederek, ülkenin içinde bulunduğu şartları
dikkate alarak, yerli ve yenilenebilir kaynaklara öncelikli önem vererek, kompetitif
bir enerji piyasası oluşturarak, teknolojik-ekonomik-sosyal-çevresel faktörleri
optimize eden, bir enerji stratejisi, politikası ve enerji arz-talep balansı
oluşturmak durumundadır.
Ülkemiz elektrik enerji piyasası, GSYİH‘nın yaklaşık %3 ‘ünü oluşturmaktadır. Yıllık ortalama % 6,3 -8,4 oranında büyüyen talebi karşılamak
için özel sektörün katılımının temin edilmesi, maliyeti azaltmak için rekabetin
sağlanması gerekmektedir. Bunun için serbest piyasa koşullarını dikkate alan ve
gerçek maliyetleri yansıtan bir tarife yapısına geçilmesi zorunludur. Kamu
mülkiyetindeki inşasını ve dağıtımını varlıklarının özelleştirilmesi, yarışmacı
elektrik piyasasına geçiş için öncelikli bir araç olarak kullanılmalıdır.
Ülkemiz, toplam enerji tüketiminin yaklaşık dörtte birini
kendi öz kaynaklarından kalan kısmını ise ithalat yoluyla karşılamaktadır.
Elektrik enerjisinde ise bulunan verilerden hareket edildiğinde yenilenebilir
enerji kaynaklarımızın tamamını devreye sokuncaya kadar, enerjide kaynak ve
ülke çeşitlendirilmesine gidilmesi arz emniyeti açısından büyük bir ehemmiyete
sahiptir. Gerek arz emniyeti, gerekse enerji kalitesinin sağlanması açısından
bakıldığında mevcut olan yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın yetersiz olduğu
görülmektedir. Bunun için, çevre dostu olarak gösterilen hidrojen enerjisi
teknolojisine özel bir önem verilmeli ve hidrojen enerjisinin üretim
maliyetinin düşürülmesi için yapılan AR-GE çalışmaları teşvik edilmelidir. Öte
yandan ülkemizin arz emniyeti ve enerji niteliğinin sağlanması açısından
gelişmiş teknoloji imkanlarına sahip nükleer santrallerin kurulması
kaçınılmazdır.
TÜRKİYE’İN
MEVCUT ENERJİ DURUMU
Ülkemiz çok çeşitli birincil enerji
kaynaklarına sahip bir ülkedir. Ülkemizde taşkömürü, linyit, bitümlü şist, ham
petrol, doğal gaz, uranyum ve toryum gibi fosil referans rezervleri ile
hidrolik enerji, jeotermal enerji, güneş enerjisi, dalga enerjisi, biokütle
enerjisi gibi tükenmez kaynak potansiyelleri bulunmaktadır. Ülkemizin, dünyada
halen yoğun olarak kullanılan fosil kaynakların, özellikle akışkan fosil
yakıtların görünür rezervleri yeterli düzeyde değildir. Ülkemizin kömür,
jeotermal ve hidrolik enerji rezerv ve potansiyeli ise dünya kaynak varlığının
%1’i civarındadır.
Ülkemizdeki enerji tüketimi 2005 yılı sonu itibariyle yıllık
ortalama 92,5 milyon ton eşdeğer petrol (MTEP), 2006 yılı sonu toplam elektrik
enerjisi üretimi 175,7 milyar kwh ulaşmıştır. Bu dönemde yurtiçi toplam elektrik
enerjisi talebi (brüt talep) ise 174 milyar kwh’e olarak gerçekleşmiştir. 2006
yılında elektrik enerjisi üretiminin % 44’ü doğal gazdan; % 25,1’i hidrolikten;
% 18,4’ü linyitten; % 6,3’ü ithal kömürden; % 3’ü fuel oil’den; % 1,6’sı
taşkömüründen ve % 1,1’i naftadan elde edilmiştir. 2006 yılında % 54,7’lik
kısmı ithal kaynaklardan sağlanan ülkemiz elektrik enerjisi, üretiminin %
74,7’lik kısmı termik santrallarda gerçekleştirilmiştir.
|
ÜRETİM (GWH)
|
ÜRETİM PAYI (%)
|
FUEL OİL
|
5.324
|
3,0
|
MOTORİN
|
18
|
İHMAL EDİLEBİLİR
|
TAŞ KÖMÜRÜ
|
2.855
|
1,6
|
İTHAL KÖMÜR
|
11.055
|
6,3
|
LİNYİT
|
32.242
|
18,4
|
DOĞAL GAZ
|
77.233
|
44,0
|
JEOTERMAL
|
100
|
İHMAL EDİLEBİLİR
|
LPG
|
452
|
0,3
|
NAFTA
|
2.010
|
1,1
|
BİOGAZ
|
39
|
İHMAL EDİLEBİLİR
|
HİDROLİK
|
44.154
|
25,1
|
RÜZGAR
|
129
|
İHMAL EDİLEBİLİR
|
DİĞERLERİ
|
84
|
İHMAL EDİLEBİLİR
|
GENEL TOPLAM
|
175.695
|
100,0
|
Az önceki tablodan görüldüğü üzere ülkemizde tüketilen
enerjide ağırlıklı olarak petrol ve doğal gaza bağlılık söz konusudur. Ülkemiz
dış alımın yaklaşık üçte birini ihtiyaç duyduğu enerjiye ödemektedir. Ülkemiz
sürdürülebilir kalkınma amacını gerçekleştirebilmesi için bu tablonun değişmesi
gerekir.
Yerli ve yenilebilir kaynakların tamamı hızlı bir şekilde
devreye sokularak ülkemizin enerjide dışarıya bağımsızlığının azaltılması
çözümlenmesi gereken en önemli sorundur.
Ülkemizin hidroelektrik enerji potansiyeli, dünya toplam
potansiyelinin %1’i, Avrupa toplam potansiyelinin ise %16’sını oluşturmaktadır.
Hidroelektrik potansiyelimizin %65’i henüz değerlendirilmemiştir. Rüzgar
enerjimizin ise henüz %2’lik kısmını kullanmaktayız. Artık bu potansiyelin
tamamını kullanmalıyız. Jeotermal enerjinin yaygınlaştırılması, güneş,
biokütle, dalga ve hidrojen enerjisi gibi, henüz kullanamadığımız enerji
kaynaklarının enerji arzında boy göstermeye başlaması, enerjide dışa
bağımlılığımızı azaltacak adımlardır.
ÜLKEMİZDE
MEVCUT ENERJİ POLİTİKALARI
Ülkemizde enerji politikası sık sık tartışılmaktadır. Bunun sebepleri
arasında; başta ülkemizin enerji alanındaki uluslararası düzeydeki gelişmelere
ayak uyduramaması olmak üzere, ülkemizdeki enerji düzeninin istikrarlı ve
oturmuş bir yapıda olmaması, enerji politikalarının zayıflıklarının ve
eksikliklerinin bulunması, hükümetten hükümete değişen stratejiler, alınan
karar ve programlara üniversitelerin ve diğer AR-GE kuruluşlarının yeterince
bütünleşmiş olmaması ve katkıda bulunamaması sayılabilir.
Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) tarafından Türkiye’nin enerji politikası;
“ülke enerji ihtiyacının amaçlanan ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek, sosyal
kalkınma atılımlarını destekleyecek ve yönlendirecek şekilde, zamanında,
ehliyetli, güvenilen, ekonomik şartlarda ve çevresel etkileri de göz önüne
alınarak sağlanması” olarak belirlenmiştir.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre Türkiye’nin
enerji konusunda dışa bağımlılığının azaltılması için, öncelikle doğru
politikaların, uzun vadeli enerji stratejilerinin saptanması ve bu stratejilerde
bilimsel hesaplamalara dayanan, bilinçli, istikrarlı; ekonomi, çevre ve dış
politika gibi sahaların çıkarlarını gözeten bir sistemin takip edilmesi lüzumu
vurgulanmaktadır.
Ülkemizde, sürdürülebilir anlamda enerji emniyeti, ekonomik
verimlilik ve çevre konularına yönelik çalışmalar vardır. Yeni yasal yapı,
sektör içindeki enerji pazarları ve güçlendirilen pazar unsurları içinde
hükümetin gösterişini azaltmaktadır. Ülkemizde enerji sektörünün serbestleşmesi
açısından Elektrik Piyasası, Doğal gaz Piyasası, Petrol piyasası gibi kanunlar
çıkarılmıştır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) gibi bağımsız bir kurul
kurulmuştur. Enerji sektörü ile ilgili Sıvılaştırılmış Petrol Gazı (LPG)
yasası, Yenilenebilir Enerji Yasaları çıkarılarak yürürlüğe konulmuş olmasına
rağmen ülkemiz hala elektrik arz güvenliği problemi ile karşı karşıya
bulunmaktadır. Buradan da görülmektedir ki gerek çıkarılan kanunlar gerekse
uygulanan politikaların iyi sonuç vermediği ortaya çıkmaktadır.
Bu yıl içerisinde çıkarılan Enerji
Verimliliği yasası şubat 2007’de yürürlüğe girmiştir. Enerji verimliliği
yasanın uygulanabilmesi için ikincil mevzuatların kısa sürede çıkartılarak
acilen yürürlüğe konulması gerekmektedir. Ülkemizde enerji güvenliğini
geliştiren ve ülkemizi doğu ile batı arasında önemli bir enerji koridoru
yapmayı öngören petrol ve doğal gaz geçiş boru hattı projeleri
tamamlanmaktadır. Ülke içi doğal gaz altyapısının geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması için yatırımlara hızla devam edilmektedir. Ayrıca biyoenerjinin
elde edilmesi ve tevzisi konusundaki yatırımlar özel sektör tarafından
yapılmaktadır.
Enerji
piyasasında bütün bu yapılanlara rağmen, mevzuat alanında pek bir eksikliğin
olmadığı, uygulamada pek çok eksikliklerin olduğu görülmektedir.
SONUÇ VE
ÖNERİLER
Dünyada enerji kadar belirsizliklerle dolu çok az olgu
vardır. Gelişmekte olan ülkemiz için de enerji, tüm dünyada olduğu gibi en
önemli stratejik konulardan biridir. Enerji sektöründe kanun ve yönetmeliklerde
özellikle AB’ye uyum kapsamında önemli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Ancak
piyasada, denetimin sağlanması, maliyeti yansıtan fiyat oluşumunun
etkinleştirilmesi, kayıp/kaçak oranlarının azaltılması ve enerji verimliliğinin
artırılması konularında ehliyetli ve kapsamlı çalışmalar yapılamamıştır.
AB ülkeleri,
Türkiye’yi doğu, güney ve kuzeyimizde yer alan petrol ve doğal gaz zengini
komşularımızın enerji kaynaklarının kendilerine boru hatlarıyla ulaştırılmasında
bir geçiş ülkesi görmektedir. Türkiye ise bu tür boru hatlarından gelen petrol
ve doğal gazla artan enerji gereksiniminin bir kısmını sağlamayı ve arz
emniyetini geliştirmeyi planlamaktadır.
Enerji sektöründe yerli katma değer
arttırılmalıdır. Bu amaca yönelik olarak, yerli ve yenilenebilir kaynaklardan
üretilen enerjinin payı yükseltilmelidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarından
enerji üretimi için ulusal firmalara dayanak-istek yöntemleri geliştirilmeli ve
var olan teşvikler de cazip hale getirilmelidir. Biyoenerji, güneş, jeotermal
ve rüzgar başta olmak üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla
yararlanılmalı ve teşvik edilmelidir. Mevcut Yenilenebilir Enerji Yasasın'daki
teşvikler daha da arttırılmalıdır.
Doğal gazda arz emniyetinin sağlanması için, ulusal depolama
sisteminin hızla devreye sokulması ve ayrıca il bazında doğal gaz dağıtım
şirketleri tarafından bölgelerindeki günlük ihtiyacının en az 20 katı kadar bir
miktarı depolaması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır. Doğal gazda
kaynak ülke çeşitlendirmesine gitmek, Rusya’ya olan bağımlılıktan kurtulmak
için gereklidir.
Ülkemizde kullanılan bütün enerji çeşitlerinde vergi
oranlarının azaltılması, ayrıca yerli kaynaklardan üretilen biyoenerjiden hiç vergi
alınmaması icap etmelidir. Kesikli ve niteliksiz olduğu iddia edilen ve
üretim-dağıtım sistemiyle paralel çalışmayan izole rüzgar enerjisi üretim
tesislerinden elde edilen elektriğin hidrojen enerjisi üretiminde kullanılması
daha verimli olacaktır. Bu alan çalışma yapacak olan özel sektör tesislerini
özendirecek teşvik verilmelidir. Böylelikle rüzgar enerjisinin hidrojen enerjisi
yardımıyla depolanması sağlanacaktır.
Enerji kaynağı spektrumu ve teknolojinin kazanılması
açısından nükleer santrallerle ilgili kanunun bir an önce meclisten geçirilerek
yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Enerji sorunlarının çözümlerinde, doğru enerji
politikası ve stratejilerinin geliştirilmesin de üniversitelerin de sürece dahil edilmesi gerekmektedir. Enerji
sektöründe yaşanan ve önümüzdeki yıllarda artarak yaşanacak teknik eleman
(mühendis, ara eleman) açığını karşılayabilmek amacıyla eğitim politikaları bir
an önce oluşturulmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder